M.Ö. 10.yy’la
dayanan; Gel-gitlerin, denizin kulağına yavaş yavaş yok oluşunu anlatan bir
şehir burası aslında. Tuvaller ile renklerin aşkına şahit olan, yüzlerce
ressamın fırça darbelerinin sureti ile adını düklere adayan bir nota gibidir.
Birbirinden kanallar ile ayrılmış 118 adanın, Adriyatik denizinde yüzen bir
gondoludur çizmenin ardına sığınan...
‘‘Venedik
batıyor’’ söylemden öte bir gerçek. Her yıl 2mm civarında batmaktadır.
Muhtemeldir ki biz yok oluşunu görmeyeceğiz, ama yine de en kısa zaman
diliminde görmek için sebepler arasına yazıp, soluğu orada da içimize
çekebilmek adına bir neden olsa gerek ;)
Venedik, Veneto
Bölgesi’nin başkentidir. Şehirde Treviso ve Marco Polo olmak üzere iki hava
limanı bulunmaktadır. Uluslararası uçuşlarda ‘’Marco Polo’’, Avrupa arası
uçuşlarda ise Treviso Havaalanı kullanılmaktadır. Kaptığınız bir bilet ile
İstanbul’dan direk uçuş ile yaklaşık 2.30 saat sonra, Deniz Kulağı ya da başka
bir deyişle Lagoon bataklığı boyunca uzanan, Po ve Piave nehirlerinin deltaları
arasına kurulu bu güzel şehre ulaşabiliyoruz. Güler yüzlü ve sıcakkanlı
insanların ‘’Buongiornooo’’ diye seslenerek sizi karşılaması da mıknatıs
özelliğinin bir yansıyış şeklidir. Mıknatıstır çünkü, bir kez gidince, bir
nefes çekince artık bağımlısı olacaksınız demektir ;) Uçaktan inince küçük bir havalimanı ile karşılaşsanız da ,
Venedik büyük duygulara gebe olacak tek şehirdir belki de yeryüzünde. Sebepsiz
aşık olmuş hissiyatı ile sokaklarında dolaşacağınızın baştan teminatını
imzalayıp, şehre adım atabilirsiniz…
Havaalanından
Venedik’e ulaşım için öncelikle nereye gideceğinizi iyi bilmeniz gerekir.
Burada ulaşım için taxi harici 2 yol vardır. İlki Veneto bölgesinde sıkça
kullanılan ACTV’nin otobüsleri, diğeri ise Alilaguna’nın botlarıdır. Marco Polo
Havaalanı-Venedik arası ulaşımın birinci tercihi otobüslerdir ki direk
havalimanı çıkışında bulunmaktadır. Çıkışın, Exit B’nin yakındaki Line 5 hattı
sizi çizmenin ardına sığınan kısımdan alıp, direk lagünün üzerine yapılmış olan
yol (ki tek yoldur) vasıtası ile 20 dakika gibi bir sürede Venedik adasına
getirecektir. Otobüslerin varış durağı, adanın en batısında sayılabilecek
Piazzale Roma’dır ki aynı zamanda tren istasyonunun da merkezidir burası.
Burada Venedik içi ulaşımın da başlangıç noktasıdır. Artık Venedik’tesiniz ve
Venedik’in asıl ulaşım aracı olan vaporettolar ile dilediğiniz yere
gidebilirsiniz :) Venedik’in içinde gideceğiniz belirli bir yer var ise otobüs
hatlarından kendinize uygun olanı da seçebilirsiniz. Rota ve bilgiler için;
tren istasyonunun önündeki information noktasından bilgi edinebilir ve
kalacağınız süre boyunca kullanabileceğiniz biletlerinizi de edinebilirsiniz.
Ki Venedik kart bunun için en uygun olanıdır. Bununla ücretsiz
kullanabileceğiniz ulaşım hatları ile ziyaret edebileceğiniz birçok Kilise ve
Galaride bulunmaktadır. Kalacağınız yer daha çok ucuz olduğu için tercih edilen
Mestre Bölgesi ise, havaalanından otobüsler ile direk gidebiliyorsunuz. Bunun
için kalacağınız otele göre, ACTV’nin 4, 15 ve 45 nolu otobüslerini kullanabilirsiniz.
Böylece Mestre veya tren istasyonuna gidebilirsiniz. Diğer bir yol ise ilk
bahsettiğimiz Alilaguna’nın botlarıdır. San Marco Havaalanı’ndan kalkan üç tane
Alilaguna botu var. Bunlar Linea Blu, Linea Arancio ve Linea Rossa; ki ulaşım
haritalarında B, A ve R olarak gösterilmektedirler. Alilaguna hatları ile
ilgili daha detaylı bilgiye; '' http://www.alilaguna.it/en/lines/line-timetables '' sitesinden
ulaşabilrisiniz. Otel veya gitmek istediğiniz yerin konumuna göre detaylı bilgiyi alarak,
hattınızı seçebilirsiniz… Kalınacak yer açısından Mestre Bölgesinde ucuz oluyor
dense de, hemen hemen aynı fiyatlara Venedik’in kalbinde kalabileceğinizi not
edin ve araştırın derim. AirBNB ve Booking yeterince yeterli sitelerdendir.
Özellikle otel fiyatlarına stüdyo daireler de bulabileceğinizi unutmayın derim
;)
Çizmenin
ucundan, denizin kulağına, başka bir deyişle lagona ulaşınca; artık dükler ile
el ele verip, köprülerde aşklara şahit olup, maskeli yüzler ardına gizli
suretler ile karşılaşmaya başladınız demektir… Ayrıca bu yıl, 11 ila 28 şubat
arasında, karnavala gelirseniz; kim bilir belki beraber dans bile ederiz ;)
Venedik’te
gezilecek yerler arasında ilk sırada San Marco Meydanı vardır. Burada San Marco
Bazilikası ve Çan Kulesi (Torre dell’orologio ) meydanın en önemli yapılarındandır.
Bu tarihi yapılar Venedik İmparatorluğunun varlığını ve gücünü göstermektedir.
Meydan Venedik’teki en alçak noktalardan biri olduğundan, Ekim ve Mart ayları arsında meydana ulaşım yüksek
dalgalar nedeniyle mümkün olmayabiliyor. Ama benim gibi Venedik için köprü ve
sokakların hakkını vererek geziyorsanız hiçbir engeliniz yok demektir J San Marco Meydanı tarihi koluna takmış, size gülümseyen bir
kraliçe gibi aslında. Günümüzde meydanda yapılan çeşitli festivalleri, protestoları
ve renk katan güvercinleri görebilirsiniz. Manastır bahçesi olarak tasarlanıp,
yapılmıştır. Ancak sonra Venedik’in dini ve politik merkezi haline gelmiştir. Etrafında
şık restoran, kafe ve dükkanları görebilirsiniz. Bir soluklanma anına denk
gelen, ‘’doppio espresso’’ da farzlardandır J Dışarıdan ihtişamı ile selama çağıran ve
altından mozaikler ile bezenmiş San Marco Bazilika’sı 3 ana bölümden
oluşmaktadır. Alt kısımda beş kemerli mermer sütunlar görülebilirken, üst
kısımda ilahiyat ve kardinal ve savaşçı azizler heykeller, vardır. Orta kapının
üstünde muhteşem Romanesk kabartmaları mevcuttur. Girişte kıyafet kontrolleri
ve kısıtlamalarının yanında, sırt çantası ile gezilmesi, video ve fotoğraf
çekilmesi de yasaklar arasındadır. İçeride yaklaşık 10 dakika kadar bir süre
harcanmaktadır ve ilk giriş ücretsizdir. Yukarıdaki müze ve eşsiz manzarayı
izleyebileceğiz yerler ücretlidir; ancak totalde düşük bir fiyattır. Üstümüzde
şort veya kısa etek benzeri kıyafetler yok ise, emanete çantanızı bırakıp direk
girebiliyorsanız. Uygun kıyafetiniz yok ise ufak bir ücret karşılığı örtü
alabiliyorsunuz. Giriş kapısının üstünde iki resim bulunmaktadır ve Aziz
Marco'nun naaşının Mısır'dan kaçırılışını anlatmaktadırlar. 828 yılında, San
Marco'nun naaşı, Mısır'ın İskenderiye şehrinde bulunuyor. İtalyanlar naaşı
almak isteseler de, ne yazık ki Araplar
izin vermiyor. Venedik tacirleri, naaşı dilimlenmiş domuz etlerinin arasına
koyup, kontrol edilmeden geçirmeyi sağlıyorlar. Ve bu yolla Venedik'e
getiriyorlar. İçeride bulunan bronz atlar ise, dördüncü haçlı seferi sırasında getiriyorlar
(İstanbul, Venedikliler tarafından yağmalanıp alınıyor). Bu bronz atlar şu anda
en önemli sanat eserleri arasında yer almaktadır ve orijinali müze
bölümünde yer almaktadır. Buranın karşısında, 9. yy da inşa edilen, Campanile
di San Marco yani St. Mark Çan Kulesi, 97 metre yüksekliği ile şehirdeki en
yüksek yapılardan birisidir. 1900lü yılların başında nedeni bilinmeyen bir
sebepten dolayı çökmüştür. Sonra yeniden inşası tamamlanmıştır ve turistik ama
için kullanılmaya başlanmıştır. Hala yan yatmaya başlamasının önüne
geçilememiştir. Nedeni malum Venedik’in tüm yapılarında olduğu gibi, aslında bir
yok oluşun çanının sesidir. Manzarası ve
Katedral kubbesini seyre dalabileceğiniz muhteşem bir noktadır. Kule tüm
meydana hakim bir kartal misalidir. Zamanında Goethe’nin de ayak bastığı
yerden, meydanı izlemek de ayrı bir zevktir ;)
Havadan
izlerken, 13. Ve 18. Yüzyıldan beri etrafında oluşturulan 170 bin yapı ile ‘’S'’ şeklinde bir kıvrım oluşturup, dans eden bir kadın izlenimi veren Grand
Canal yani Büyük Kanal göz kırpar size. Buranın en önemli yapılarındandır. Zira
Venedik içi ulaşımın ana dergahıdır J Saint Mark Basin’den başlayıp, Santa Lucia
tren istasyonu yakınlarında biter. Yaklaşık 4 metre uzunluğunda ve etrafındaki
yapılara ve doğal koşullara göre genişliği de 30 ila 90 metre civarında
değişmektedir. Derinliği ise yaklaşık ola olarak 5 metre civarındadır. Trafik
özel botlar, su otobüsleri, su taksileri ya da meşhur gondollar ile
sağlanmaktadır.Gondol seyehati turistlerin ilklerinden olup, şarkı söyleyerek
Venedik tavaf edilmektedir. Ben her nekadar yürüyüp, ylları eskitmeyi tercih
etsem de, ömrünüzde bir kere yapılması gerekenler listesindedir. Kanal üç
köprüden oluşmaktadır. Bunlar; Ponte Delgi Scalzi, Rialto ve Ponte
dell’Accademia. Bu tarihi köprülerin yanına Calatrava adı verilen yeni bir
köprü de eklenmiştir. Kanallar o meşhur Venedik
fotoğraflarının mabet yeridir tabiki unutmadan ekleyelim ;) Burada yılda bir
kez “Regeta Storica” adı verilen bir organizasyon yapılır. İnsanlar eski
kıyafetleri girerek o günleri yad ederler… Önümüzdeki yıl 3 eylülde yapılacaktır.
İlgililerine duyurulur…
Antonio da Ponte tarafından 1602 yılında, beyaz
kalkerden inşa edilen, Ponte Dei Sospiri yani “Ahlar Köprüsü” olarak bilinen
bir köprü vardır ki hikayesi de ilginçtir. Seyre daldığınızda binlerce mahkûmun
karanlığa gidişini görürsünüz… Burada, mahkum edilenler bu köprüden son kez
geçerek hapse girerlermiş. Efsaneye göre Venedik’e son bir bakış mahkumlarda iç
çekişe neden oluyormuş. Köprüye bu isim, 19. yy’da, Lord Byron tarafından verilmiş.
Köprüde yer alan pencerelerden de çok küçük bir alan görülmektedir. Başka bir
efsaneye göre, bu köprünün altında, güneşin batışında öpüşen çiftlerin
aşklarının sonsuz veya ölümsüz olduğu inancı da vardır. Ayrıca burası Palazzo
dele Prigioni ve Palazzo Ducale’yi birbirine bağlamaktadır.
Köprüler ile birbirine göz kırpan bir tarihin kokusuyla beraber; nefes nefese soluduğunuz haritaya siz de göz kırparken,
dinlenmek için bir duvar dibine yaslanıp, elinizde pizza dilimi ile
vapurettaları seyre dalmayı da ihmal etmemek gerekiyor…
Hadi soluklanalım ve yarına gezimize kaldığımız yerden devam edelim…
Hadi soluklanalım ve yarına gezimize kaldığımız yerden devam edelim…
Sevgiler Efenim ;)
4-5 sene evvel Venedik'e gitmiş ve keyifli bri seyahat gerçekleştirmiştim.Şimdi yazını okuyunca yeniden gitmek istedim:) Kalemine sağlık canım.
YanıtlaSilCoook teşekkür ederim canım benim.keyifli geçtiğine eminim. Çünkü bilirsin sen nasıl gezeceğini😍 İnşallah yine gidersin 🤗
YanıtlaSilGüzel bir paylaşım Bir solukta okundu :) Gezginname Jesss :))))
YanıtlaSilTeşekkür ederim Mayısım 😊 Soluksuzca okunacak nice hikayelerimiz birikir inşallah bu yeni yılda 🤗 Sarıldım sana 😍😘
SilVenedik'in havasını içime çekmiş kadar oldum. Her yıl 2 mm batıyor ha çok ilginç gerçekten :( Bir gün gelecek Atlantis gibi bir efsane olacak demek, düşününce üzücü geldi böyle güzel bir şehrin batması. Ben tersten başlamışım okumaya :) 2. Bölümden başladım ama olsun yakaladım o büyüyü çok güzel Jess emeğine, anlatımına sağlık :) Sevgilerimle ❤
YanıtlaSilEvet batıyor ama uzun hatta çok uzun yıllar düşer oraya hep yollar 😉 sevdirebildi isem ne mutlu bana Zehracigim 😍 Cok tesekkur ederim🎈Sevgilerimle 🤗😇
SilEmeğine sağlık çok güzel olmuş 👌🏼
YanıtlaSilCaniiimmm asıl ben cok teşekkür ederim vakit ayırıp okuduğun için 🤗😘
YanıtlaSilCok güzel bir blog, takibe alıyorum sizi, bana da beklerm
YanıtlaSilhttp://gezgiccift.blogspot.com.tr/
Çok teşekkür ederim 😊 zevkle ✌
Sil