23 Şubat 2017 Perşembe

s’’LOVE’’nya Aşkı-1


Bir zamanlar Yugoslavya Sosyalist Cumhuriyeti'ne dahil olan Slovenya 1991 yılında bağımsızlığını ilan etmiştir. Ardından 2004 yılında Avrupa Birliği'ne katılan ilk ülkedir. Nüfus olarak yaklaşık 2 milyondur ve bu nüfusun %15’lik kısmı başkent Lübliana’da yaşamaktadır.

Slovenya Slavca'da "Slavlar Ülkesi" anlamına geliyor. Burada doğan veya yaşayan birine sorduğunuzda; sLOVEnya adında geçen LOVE kelimesi ile, AŞK olarak da anıldığını duymamanız hatta hissetmemeniz neredeyse imkansız oluyor. Taşlı yollarda birbirine kenetlenmiş çiftleri görünce aşkın ne kadar değerli ve sevginin vermeye ne kadar meyilli olduğunu hissettiğiniz bir ülke oluverir burası. Çoğu yer aşkı anlatır, ama burası aşkı yaşatır diyelim ve gelelim bu güzel ülkeye dair izlenimlerimize :)

Öncelikle başkent Lübliana’ya, Schengen Vizeniz var ise, THY ile direk ve oldukça da ucuz uçuşlar ile (takip edildiğinde gidiş-dönüş 250 TL Civarı) 2-3 günlük, kaçamak nefes aralarında gidebileceğiniz bir yer burası… Hava alanı göreceğiniz en küçük ve minimalize edilmiş hava alanlarından biridir. Şehre oldukça yakındır. Önceden rezervasyon yaptığınız shuttle sistemi ile gideceğiniz ev ya da adresin kapısına direk 10 Euro karşılığı bırakılma lüksü içinde olmak paha biçilemez elbette ;) Ama rezervasyonunuz yok ise ek bir araç hep bulunmakta ve aynı şekilde varış noktanızın adresini şoföre sunduğunuzda yarım saat 40 dakika içinde merkezde hatta evinizdesiniz demektir… Ayrıca otobüs firması da bulunuyor. 7 Euro ile otobüs ile tren istasyonunun orada iniyorsunuz ve bu demek oluyor ki merkezdesiniz. Çünkü şehir küçük, hatta bir uçtan bir uca yarım saate yürürsünüz bile :) Ben kalacak yer için burada da AirBNB kullanıyorum. Çünkü oldukça yaygın. Şehir merkezinde ev ya da oda konusunda şanslı alternatifler sunan bir yer burası. Evi seçerken tren istasyonuna yakın seçerseniz hem merkezden kopmamış oluyorsunuz hem de otobüsler buradan kalktığı için sabah erken saatlerde çevre illere giderken rahat etmenin keyfini çıkartıyorunuz ;)

Tabi ki direk tarihi merkezde olan iyi 3-4 otel de bulunmaktadır. Bunlardan önerebileceklerim arasında hava alanı servisi bulunan; Grand Hotel Union Business ( http://grandhotelunion-ljubljana.h-rez.com), Central Hotel (http://www.centralhotelljubljana.com ), Best Western Premier Hotel Slon ( https://www.bestwestern.com ). Daha uygun alternatif olarak; City Hotel Ljubljana ( https://www.cityhotel.si/ ) ve www.booking.com üzerinden ulaşabileceğiniz birçok hotel ve hostel grubu da yer almaktadır.

Otelinize ulaştığınızda zaman kaybetmeden kendinizi taşlı ve dolambaçlı yollara atacağınıza eminim ;) Slovenya iklim açısından soğuk ve yağmurlu. Dolayısıyla gideceğiniz zamanı tercih aralığınıza göre belirlemek en doğrusu. Amma velakin ben burayı kışın da sevdim. Soğuk, karlı ama hala aşk dolu! Yani bir kere burada Julian Alpleri var! Doğanın merkezi… Kışın ya da yazın dağ sporları her daim yapılmakta. Kışa uygun kayak sporları elbette mevcut. Hatta 1 saat aralıkla kaçacağınız alternatifler de mevcut. Tabiki yazın ve baharın güzelliği arka plana itilemez. Amacınız yürümek, gezmek ve dolaşmak olunca en güzel mevsim bahar aylarında nisan ortası ve mayıs, ya da yaz aylarında olmakta. Lübliana’nın yanında, Koper, Maribor, Piran, Kranj, Bled, Bohinj, Portoroz, Postajna,Ptuj gibi muhteşem yerler yanında komşu ilkelere yakınlığı dolayısıyla; Zagreb ve Trieste gibi turistik yerlere gidebilme imkanına sahipsiniz. Slovenya’nın resmi dili Slovence olmasına rağmen; İtalyanca oldukça yaygın konuşulmakta ve İngilizce herkes tarafından ileri düzeyde biliniyor. Yemekler açısından da İtalya, Avusturya ve Hırvatistan’dan etkilenmesi yüzünden karışık bir menü servisi sunmakta. Ama ağırlıklı olarak etçil beslenme tipi görüldüğü söylenebilir.

Ülkenin başkenti- İstanbul’dan direk uçuşu gerçekleştirdiğiniz- Lübliana, küçük ama oldukça güzel bir şehir. Kulağınızda Indila - Dernière Danse çalarken, hafif rüzgar eşliğinde kendinizi taşlı yollardaki karelerin sayısını sayarken bulursanız; Lübliana’dasınız demektir…  Buradan birçok rotaya ulaşacağız, ama ilk hedefimiz şehir içi…





Lübliana denince akla ilk gelen şey Ejderha Köprüsü oluyor. Şehrin Ljubljana Nehri’nin iki kısmına kurulmuş olması ve tepede bir de kalesinin olması ilk göze çarpan kısımlardan. Toplamda 3 adet köprü var ve bunlara 3 kardeş köprüler de deniyor. Bunlardan ikisi trafiğe açık, diğeri sadece yayalar tarafından kullanılıyor. Ejderha Köprüsü’nün efsanesine gelince; vakti zamanında Yunan kahramanlardan Jason, Kral Aites ile savaşıp onu yendikten sonra, aşık olduğu kadın ile güneye gitmeye karar verir. Güneye giderken Ljubljana’ya geliyor ve nehrin kıyısında onu dev bir ejderha bekliyor. O’da ejderha ile savaşıp, onu öldürdükten sonra buraya yerleşen ilk insan oluyor :) Bundan sebep köprünün iki yanında metalik yeşil renkte dragon heykelleri bulunuyor. Efsane böyle olsa da şüphesiz Slovenyalı Mimar Joze Plecnic’in başarısı yadsınamaz. Kendisi Prag ve Viyana’da da birçok eser ve baş yapıtın imzacısıdır…


Köprüden çıkınca kendinizi Presen Meydanı’nda buluyorsunuz. Presen Slovenlerin şairidir. Milli şair olması sebebiyle de heykelin yüzü bir binaya bakmaktadır. Yani Wolfava sokağındaki 4 numaralı eve… Burada da bir kadın büstü kendisine doğru bakıyor. Zamanında sevgilisine, yani Julija’ya okuduğu şiirleri anımsatmak adına heykeller bu şekilde yerleştirilmiştir. Yani her şey AŞK için ;) Presen’in sırtını verdiği Red Church diye anılan Fransız Francinkansa Kilisesi de şehre müthiş bir renk ve hava katmakta. Gün batımlarında, şehrin fotolarında kırmızı bir çiçek gibi göz kırpar vaziyette sizi bekliyor olacak…

Meydandan 2 taraflı yol boyunca hangi yöne giderseniz gidin bol bol kafeler ve renkli dükkanların canlılığına şahit olacaksınız. Yani iki kıyıda cıvıl cıvıl. Pazar günleri nehrin kıyısında kurulan antika pazarı ise beni benden alan yegane nokta :) Vaktiniz olursa uğrayın derim ;) Buraya gelirken önemli buluşma noktası olan Carniolan Çeşmesini de görmüş olursunuz. Bu noktada WİFİ ücretsiz, bir dipnot ekleyelim… Sağa doğru kıvrılan sokakta siyah renkte görülen bina şehrin kütüphanesi. Siyah renkte olmasının tabiki bir anlamı var… Kitaplara ulaştıkça aydınlanmakta içerisi. Ne diyelim yolumuz hep kitapla dolu ve hep aydınlık olsun… Burada belediye binası ve Katedralde görülüyor. Barok tarzı ve güzeldir… Zaten orta çağ barok tarzı şehre hakim. Belkide zamanında İtalyanların burayı istila etmiş olması da etkili olabilir…

Burası oldukça güvenli bir ülke. Suç oranı yok seviyede olduğundan dolayı, dışarıda 1 polis dahi göremezsiniz. Gece 3’te çıkıp yürüseniz, hiçbir güvenlik korkusu yaşamadan yerinize ulaşıyorsunuz.   Bundan dolayıdır ki bu ülkede resmi ulaşım aracı olan OTOSTOP caiz olmakta ;) Diğer yazımda bununla alakalı bilgileri de paylaşacağım…


Şehri gezmenin en güzel yolu kesinlikle bisiklet kiralamak. Hem ucuz hem rahat… Öncelikle istediğiniz bisiklet noktasından alıp, şehir içindeki istediğiniz noktada bırakabiliyorsunuz. Kayıt ve daha fazla bilgi için: http://en.bicikelj.si adresinde ön formu doldurup gerekli bilgileri okumanız yeterli ;)


Ljubljana Kalesi’de mutlaka görülmesi gereken yerlerden… Zaten kuş bakışı şehri göreceğiniz bir noktada. Şehrin her köşesinden görülmekte… Buraya yayaların kullandığı çok keyifli bir yoldan çıkabileceğiniz gibi, teleferik ile de 5 Euro karşılığı sizi havalara uçurmaya yetiyor. Sağlığınız el veriyor ise biriyle çıkıp, biriyle inin ki iki kısmın da keyfini sürün ;) Kale 12. Yy da inşa edilmiş ve buranın ilk kent merkezi orasıymış. İçeride 3D bir de tanıtım filmine denk geleceksiniz. Şimdiden keyifli izlemeler...

Gezilmesi gereken bir diğer önemli yerler arasında Metalkova ve Tivoli Parkı yer almakta. Öncelikle park çok büyük bir alanda ve şehrin içinde olması sebebiyle Slovenya’nın neden 2016 yeşil alan ödülüne layık görüldüğünü açıkça anlatıyor. Park girişinde Çağdaş Sanat Müzesi’nin önünde bir tank da göreceksiniz. Parkta yürüyüş parkurları, basketbol sahaları ve tenis kortları bolca bulunuyor. Buradaki herkes yeşili, yani doğayı koruyor. Keyifli bir sabah yürüyüşü için ideal noktadır...





Metalkova ise asi gençliğin parti alanı olarak meydana çıkmış. Zamanında orduya ait olan bu yeri, asi bir gençlik duvarlarına grafitiler çizerek, farklı konseptler ile parti alanına çevirmişler. Şuan da gençlerin parti ve eğlence alanı olarak kullanılmaktadır. Kesinlikle görmeniz gereken yerler arasında. Vaktiniz olursa da gece de görün derim ;)

Gece demişken tüm kafelerde saat 24.00 sonrası alkol yasak. Bu yasak marketlerde 21.00’da başlamakta… Bundan önce istediğiniz yerde oturup, keyif yapabilirsiniz. Union ve Lasko biraları fazlaca tüketiliyor. Alkol oranlarını sorup seçmenizi tavsiye ederim ;) Manzaralı bir yer isterseniz 10 numara adlı mekan tam size göre…

Buranın mutfağı başta belirttiğimiz gibi çevre ülkelerden oldukça etkilenmiş… Örneğin Avusturya’nın elmalı turtası, İtalya’nın risottosu gibi birçok ürün yelpazesi tanıdık gelecek. Vejeteryan bir kişi için ne yazık ki uygun olan çok az yer var. Kraski prsut(İtalyan yemeği), Struklji ve Idrian Zlikrofi (Hırvat kökenli patetes köftesi), Jota gibi yemekler efsanelerden. Ama restoranlar oldukça pahalı… Buranın en güzel keki Potika’dan yemeden dönmeyin derim :)

İlginç bir olay da; sadece kahve  istediğiniz de Türk Kahvesi getirilmektedir. Farklı kahveler için belirtmeniz gerekir…

Sonraki yazıda çevre yerlere doğru keşfe devam…

Şimdilik herkese sevgiler…

Jess