Bir zamanlar Yugoslavya Sosyalist Cumhuriyeti'ne
dahil olan Slovenya 1991 yılında bağımsızlığını ilan
etmiştir. Ardından 2004 yılında Avrupa Birliği'ne katılan ilk ülkedir.
Nüfus olarak yaklaşık 2 milyondur ve bu nüfusun %15’lik kısmı başkent
Lübliana’da yaşamaktadır.
Slovenya Slavca'da "Slavlar Ülkesi" anlamına
geliyor. Burada doğan veya yaşayan birine sorduğunuzda; sLOVEnya adında geçen
LOVE kelimesi ile, AŞK olarak da anıldığını duymamanız hatta hissetmemeniz
neredeyse imkansız oluyor. Taşlı yollarda birbirine kenetlenmiş çiftleri
görünce aşkın ne kadar değerli ve sevginin vermeye ne kadar meyilli olduğunu
hissettiğiniz bir ülke oluverir burası. Çoğu yer aşkı anlatır, ama burası aşkı
yaşatır diyelim ve gelelim bu güzel ülkeye dair izlenimlerimize :)
Öncelikle başkent Lübliana’ya, Schengen Vizeniz var ise, THY ile direk ve
oldukça da ucuz uçuşlar ile (takip edildiğinde gidiş-dönüş 250 TL Civarı) 2-3
günlük, kaçamak nefes aralarında gidebileceğiniz bir yer burası… Hava alanı
göreceğiniz en küçük ve minimalize edilmiş hava alanlarından biridir. Şehre
oldukça yakındır. Önceden rezervasyon yaptığınız shuttle sistemi ile
gideceğiniz ev ya da adresin kapısına direk 10 Euro karşılığı bırakılma lüksü
içinde olmak paha biçilemez elbette ;) Ama
rezervasyonunuz yok ise ek bir araç hep bulunmakta ve aynı şekilde varış
noktanızın adresini şoföre sunduğunuzda yarım saat 40 dakika içinde merkezde
hatta evinizdesiniz demektir… Ayrıca otobüs firması da bulunuyor. 7 Euro ile
otobüs ile tren istasyonunun orada iniyorsunuz ve bu demek oluyor ki
merkezdesiniz. Çünkü şehir küçük, hatta bir uçtan bir uca yarım saate
yürürsünüz bile :) Ben kalacak yer için burada da
AirBNB kullanıyorum. Çünkü oldukça yaygın. Şehir merkezinde ev ya da oda
konusunda şanslı alternatifler sunan bir yer burası. Evi seçerken tren
istasyonuna yakın seçerseniz hem merkezden kopmamış oluyorsunuz hem de
otobüsler buradan kalktığı için sabah erken saatlerde çevre illere giderken
rahat etmenin keyfini çıkartıyorunuz ;)
Tabi ki direk tarihi merkezde olan iyi 3-4
otel de bulunmaktadır. Bunlardan önerebileceklerim arasında hava alanı servisi
bulunan; Grand Hotel Union Business ( http://grandhotelunion-ljubljana.h-rez.com),
Central Hotel (http://www.centralhotelljubljana.com ), Best Western Premier Hotel
Slon ( https://www.bestwestern.com ). Daha uygun alternatif olarak; City
Hotel Ljubljana ( https://www.cityhotel.si/ ) ve www.booking.com üzerinden ulaşabileceğiniz birçok
hotel ve hostel grubu da yer almaktadır.
Otelinize ulaştığınızda zaman kaybetmeden kendinizi taşlı ve dolambaçlı
yollara atacağınıza eminim ;) Slovenya iklim
açısından soğuk ve yağmurlu. Dolayısıyla gideceğiniz zamanı tercih aralığınıza
göre belirlemek en doğrusu. Amma velakin ben burayı kışın da sevdim. Soğuk,
karlı ama hala aşk dolu! Yani bir kere burada Julian Alpleri var! Doğanın
merkezi… Kışın ya da yazın dağ sporları her daim yapılmakta. Kışa uygun kayak
sporları elbette mevcut. Hatta 1 saat aralıkla kaçacağınız alternatifler de
mevcut. Tabiki yazın ve baharın güzelliği arka plana itilemez. Amacınız
yürümek, gezmek ve dolaşmak olunca en güzel mevsim bahar aylarında nisan ortası
ve mayıs, ya da yaz aylarında olmakta. Lübliana’nın yanında, Koper, Maribor,
Piran, Kranj, Bled, Bohinj, Portoroz, Postajna,Ptuj gibi muhteşem yerler
yanında komşu ilkelere yakınlığı dolayısıyla; Zagreb ve Trieste gibi turistik
yerlere gidebilme imkanına sahipsiniz. Slovenya’nın resmi dili Slovence
olmasına rağmen; İtalyanca oldukça yaygın konuşulmakta ve İngilizce herkes
tarafından ileri düzeyde biliniyor. Yemekler açısından da İtalya, Avusturya ve
Hırvatistan’dan etkilenmesi yüzünden karışık bir menü servisi sunmakta. Ama ağırlıklı
olarak etçil beslenme tipi görüldüğü söylenebilir.
Ülkenin başkenti- İstanbul’dan direk uçuşu gerçekleştirdiğiniz- Lübliana,
küçük ama oldukça güzel bir şehir. Kulağınızda Indila - Dernière
Danse çalarken, hafif rüzgar eşliğinde kendinizi taşlı yollardaki
karelerin sayısını sayarken bulursanız; Lübliana’dasınız
demektir… Buradan birçok rotaya ulaşacağız, ama ilk hedefimiz şehir
içi…
Lübliana denince akla ilk gelen şey Ejderha Köprüsü
oluyor. Şehrin Ljubljana Nehri’nin iki kısmına kurulmuş olması ve tepede bir de
kalesinin olması ilk göze çarpan kısımlardan. Toplamda 3 adet köprü var ve
bunlara 3 kardeş köprüler de deniyor. Bunlardan ikisi trafiğe açık, diğeri sadece
yayalar tarafından kullanılıyor. Ejderha Köprüsü’nün efsanesine gelince; vakti
zamanında Yunan kahramanlardan Jason, Kral Aites ile savaşıp onu yendikten
sonra, aşık olduğu kadın ile güneye gitmeye karar verir. Güneye giderken
Ljubljana’ya geliyor ve nehrin kıyısında onu dev bir ejderha bekliyor. O’da
ejderha ile savaşıp, onu öldürdükten sonra buraya yerleşen ilk insan
oluyor :) Bundan sebep köprünün iki yanında
metalik yeşil renkte dragon heykelleri bulunuyor. Efsane böyle olsa da şüphesiz
Slovenyalı Mimar Joze Plecnic’in başarısı yadsınamaz. Kendisi Prag ve Viyana’da
da birçok eser ve baş yapıtın imzacısıdır…
Köprüden çıkınca kendinizi Presen Meydanı’nda buluyorsunuz. Presen
Slovenlerin şairidir. Milli şair olması sebebiyle de heykelin yüzü bir binaya
bakmaktadır. Yani Wolfava sokağındaki 4 numaralı eve… Burada da bir kadın büstü
kendisine doğru bakıyor. Zamanında sevgilisine, yani Julija’ya okuduğu şiirleri
anımsatmak adına heykeller bu şekilde yerleştirilmiştir. Yani her şey AŞK için
;) Presen’in sırtını verdiği Red Church diye anılan Fransız Francinkansa
Kilisesi de şehre müthiş bir renk ve hava katmakta. Gün batımlarında, şehrin
fotolarında kırmızı bir çiçek gibi göz kırpar vaziyette sizi bekliyor olacak…
Meydandan 2 taraflı yol boyunca hangi yöne giderseniz gidin bol bol kafeler
ve renkli dükkanların canlılığına şahit olacaksınız. Yani iki kıyıda cıvıl
cıvıl. Pazar günleri nehrin kıyısında kurulan antika pazarı ise beni benden
alan yegane nokta :) Vaktiniz olursa uğrayın derim ;)
Buraya gelirken önemli buluşma noktası olan Carniolan Çeşmesini de görmüş olursunuz.
Bu noktada WİFİ ücretsiz, bir dipnot ekleyelim… Sağa doğru kıvrılan sokakta
siyah renkte görülen bina şehrin kütüphanesi. Siyah renkte olmasının tabiki bir
anlamı var… Kitaplara ulaştıkça aydınlanmakta içerisi. Ne diyelim yolumuz hep
kitapla dolu ve hep aydınlık olsun… Burada belediye binası ve Katedralde görülüyor.
Barok tarzı ve güzeldir… Zaten orta çağ barok tarzı şehre hakim. Belkide
zamanında İtalyanların burayı istila etmiş olması da etkili olabilir…
Burası oldukça güvenli bir ülke. Suç oranı yok
seviyede olduğundan dolayı, dışarıda 1 polis dahi göremezsiniz. Gece 3’te çıkıp
yürüseniz, hiçbir güvenlik korkusu yaşamadan yerinize ulaşıyorsunuz. Bundan
dolayıdır ki bu ülkede resmi ulaşım aracı olan OTOSTOP caiz olmakta ;) Diğer yazımda
bununla alakalı bilgileri de paylaşacağım…
Şehri gezmenin en güzel yolu kesinlikle bisiklet kiralamak. Hem ucuz hem
rahat… Öncelikle istediğiniz bisiklet noktasından alıp, şehir içindeki
istediğiniz noktada bırakabiliyorsunuz. Kayıt ve daha fazla bilgi için: http://en.bicikelj.si adresinde ön formu
doldurup gerekli bilgileri okumanız yeterli ;)
Ljubljana Kalesi’de mutlaka görülmesi gereken
yerlerden… Zaten kuş bakışı şehri göreceğiniz bir noktada. Şehrin her
köşesinden görülmekte… Buraya yayaların kullandığı çok keyifli bir yoldan
çıkabileceğiniz gibi, teleferik ile de 5 Euro karşılığı sizi havalara uçurmaya
yetiyor. Sağlığınız el veriyor ise biriyle çıkıp, biriyle inin ki iki kısmın da
keyfini sürün ;) Kale 12. Yy da inşa edilmiş ve buranın ilk kent merkezi
orasıymış. İçeride 3D bir de tanıtım filmine denk geleceksiniz. Şimdiden
keyifli izlemeler...
Gezilmesi gereken bir diğer önemli yerler arasında Metalkova ve Tivoli
Parkı yer almakta. Öncelikle park çok büyük bir alanda ve şehrin içinde olması
sebebiyle Slovenya’nın neden 2016 yeşil alan ödülüne layık görüldüğünü açıkça
anlatıyor. Park girişinde Çağdaş Sanat Müzesi’nin önünde bir tank da
göreceksiniz. Parkta yürüyüş parkurları, basketbol sahaları ve tenis kortları
bolca bulunuyor. Buradaki herkes yeşili, yani doğayı koruyor. Keyifli bir sabah
yürüyüşü için ideal noktadır...
Metalkova ise asi gençliğin parti alanı olarak meydana çıkmış. Zamanında orduya
ait olan bu yeri, asi bir gençlik duvarlarına grafitiler çizerek, farklı
konseptler ile parti alanına çevirmişler. Şuan da gençlerin parti ve eğlence
alanı olarak kullanılmaktadır. Kesinlikle görmeniz gereken yerler arasında.
Vaktiniz olursa da gece de görün derim ;)
Gece demişken tüm kafelerde saat 24.00 sonrası alkol yasak. Bu yasak
marketlerde 21.00’da başlamakta… Bundan önce istediğiniz yerde oturup, keyif
yapabilirsiniz. Union ve Lasko biraları fazlaca tüketiliyor. Alkol oranlarını
sorup seçmenizi tavsiye ederim ;) Manzaralı bir yer isterseniz 10 numara adlı
mekan tam size göre…
Buranın mutfağı başta belirttiğimiz gibi çevre
ülkelerden oldukça etkilenmiş… Örneğin Avusturya’nın elmalı turtası, İtalya’nın
risottosu gibi birçok ürün yelpazesi tanıdık gelecek. Vejeteryan bir kişi için
ne yazık ki uygun olan çok az yer var. Kraski prsut(İtalyan yemeği), Struklji
ve Idrian Zlikrofi (Hırvat kökenli patetes köftesi), Jota gibi yemekler efsanelerden.
Ama restoranlar oldukça pahalı… Buranın en güzel keki Potika’dan yemeden
dönmeyin derim :)
İlginç bir olay da; sadece kahve istediğiniz de
Türk Kahvesi getirilmektedir. Farklı kahveler için belirtmeniz gerekir…
Sonraki yazıda çevre yerlere doğru keşfe devam…
Şimdilik herkese sevgiler…
Jess